Kansere Sebep Olan Etkenler Nelerdir? Bizi Hasta Eden Sadece “Kötü Şans” mı, Yoksa Kötü Sistem mi?
Şunu açık konuşalım: Kanseri “talihsizlik” diye geçiştirmek, gerçek sorumluları perdelemekten başka işe yaramıyor. Evet, biyoloji karmaşık; ama kanser riskimizi artıran etkenlerin önemli bir kısmı seçtiğimiz ürünlerde, soluduğumuz havada, işyerlerimizde ve çıkar ilişkileriyle yumuşatılan regülasyonlarda saklı. Kansere sebep olan etkenler nelerdir? sorusunu dürüstçe sormazsak, “bireysel irade masalı”yla oyalandığımız her gün daha fazla insan hasta oluyor. Peki kim neyi görmezden geliyor? Hangi konularda bilerek gri alan yaratılıyor?
Kansere Sebep Olan Etkenler: Bütün Resme Bakmadan Çözüm Gelmez
Kansere yol açan süreç birikimseldir: genetik yatkınlık, yaşam tarzı, çevresel maruziyetler, enfeksiyonlar ve sosyoekonomik koşullar aynı tabloda buluşur. “Tek sebep, tek çözüm” kolaycılığı bilim dışıdır. Peki kim bu gerçeği basitleştirerek pazarlama malzemesi yapıyor?
1) Tütün ve Alkol: Eski Suçlular, Yeni Bahaneler
Tütün ürünleri hâlâ en büyük tekil risk faktörü. “Daha hafif”, “daha güvenli” gibi söylemler, nikotin yöntem değiştirirken riski kültürel olarak meşrulaştırıyor. Alkol için de benzer bir çarpıtma var: “Azı faydalı” efsanesi hâlâ dolaşımda. Sorulması gereken provokatif soru: “Bir toplum, vergi gelirini bahane edip kanser riskini bilinen ürünleri bu kadar görünür şekilde nasıl pazarlatır?”
2) Enfeksiyonlar: Aşılabilir Riskler Neden Hâlâ Aşılanmıyor?
HPV, HBV ve H. pylori gibi ajanlar belirli kanserlerle güçlü ilişkilidir. Aşılar ve taramalarla ciddi düşüş sağlanabilecekken, erişim eşitsizlikleri ve yanlış bilgi, önlenebilir kanserleri “kader”e dönüştürüyor. “Devletin görevi, yanlış bilgiyi mi korumak, halk sağlığını mı?”
3) Çevre ve İş Maruziyetleri: Görünmez Maliyetler
Hava kirliliği (PM2.5), asbest, benzen, formaldehit, dizel egzozu, belirli pestisitler ve saçma güvenlik kültürü… İşyerlerinde “tolerans” denilen şey çoğu kez ucuz önlemin tercih edilmemesidir. Kayıtlara girmeyen vakalar, taşeron zincirleri ve ölçülmeyen maruziyetler… “Bir fabrikanın dışarıya bıraktığı her partikül için kim ne ödüyor?”
4) Beslenme ve Obezite: Rafın Tasarımı Bedenimizi Tasarlar
“Bireysel seçim” diyenlere soralım: Ultra işlenmiş gıdaların agresif promosyonu ve ucuzluğu tesadüf mü? İşlenmiş etler, aşırı tuz, düşük lif, dengesiz kalori—bunların hepsi metabolik stresi ve bazı kanser risklerini yükseltir. Reklam bütçesi, bilimsel gerçeklerin sesini bastırdığında, “özgür tercih” ne kadar özgürdür?
5) Radyasyon: Güneşten Tıbbi Görüntülemeye İnce Ayar
UV maruziyeti cilt kanserleriyle bağlantılı; koruyucu alışkanlıklar basit ama etkili. Tıbbi görüntülemede gereksiz çekimler azalsa, kâr mı düşer, risk mi? Cevap belli. “Hastaya en az dozla yetinmek, neden mide bulandırıcı bir pazarlık konusu olabiliyor?”
6) Genetik ve Epigenetik: Yatkınlık Alın Yazısı Değildir
Kalıtsal mutasyonlar (ör. BRCA) toplam yükün küçük bir kısmını açıklar; asıl mesele, bu yatkınlıkların hangi çevrede “tetiklendiği”dir. Teste erişim, danışmanlık ve koruyucu cerrahi gibi seçenekler sınıfsal bariyerlere takıldığında, bilim değil sistem sınırlayıcı olur.
7) Sosyoekonomi ve Politika: Posta Kodunuz, Patoloji Raporunuz
Gelir, eğitim, barınma, sağlıklı gıdaya erişim, temiz hava ve güvenli iş: Hepsi kanser riskini sessizce belirler. Erken tanı programları kağıt üzerinde eşit görünür; pratikte mesaiden izin alamayan, toplu taşımayla iki aktarma yapan, bakıma erişemeyen için yok demektir. “Eşit haklara sahip miyiz, yoksa eşit formları mı imzalıyoruz?”
Yanlış Anlaşılanlar ve Bilimsel Gri Alanlar
“Tek toksin, tek çözüm” miti
Detoks modaları, çoklu maruziyet gerçeğini romantize eder. Bilim çok faktörlü risk yönetimi der; pazarlama tek mucize sözü verir.
“Sıfır risk” takıntısı
Risk yok olmaz; azaltılır ve dengelenir. Sorun, kararların kimin lehine dengelendiği.
“Doğal olan zararsızdır” romantizmi
Aflatoksinden UV’ye, “doğal” dediğiniz pek çok şey kanserojen olabilir. Doğa tapıncı da endüstri lobi dili kadar tehlikelidir.
Kanser Riskini Azaltmak İçin Gerçekçi Hamleler
Kişisel adımlar önemlidir; ama tek başına yeterli değildir. İkisini birlikte talep etmeliyiz—bireysel davranış ve yapısal değişim.
Bireysel Düzeyde
- Tütün ve yüksek riskli alkol kullanımını bırakma: “Sonra” değil, bugün.
- HPV ve HBV aşılarını tamamlama; tarama programlarına katılma.
- Güneşten korunma; gereksiz görüntülemeden kaçınma, gerekli olduğunda en düşük doz ilkesini sorma.
- Ultra işlenmiş gıda ve işlenmiş et tüketimini azaltma; sebze, meyve, tam tahıl ve lif odaklı beslenme.
- Hava kirliliği günlerinde maruziyeti düşürme; mümkün olduğunda temiz iç ortam yaklaşımları.
Toplumsal ve Politik Düzeyde
- Hava kalitesi, iş güvenliği ve kimyasal maruziyet limitlerinin bağımsız kurumlarca sıkı denetlenmesi.
- HPV/HBV aşıları ve taramaların ücretsiz, erişilebilir ve zorlaştırılmayan süreçlerle sunulması.
- Gıda etiketlerinin şeffaflaşması; çocuklara yönelik sağlıksız ürün reklamlarının kısıtlanması.
- Şeffaf çatışma beyanı: Sağlık politikalarını yazanların endüstri bağlantıları kamuya açık olmalı.
Provokatif Kapanış: Kimin Sağlığı, Kimin Kârı?
Kansere sebep olan etkenler nelerdir? sorusunu yanıtlamak, yalnızca kimyasal listesi çıkarmak değildir; güç ilişkilerini deşifre etmektir. Eğer riskler dağıtılırken kârlar yoğunlaşıyorsa, sorun bilimde değil siyasettedir. O hâlde soru şudur: “Bizi hasta eden şey, gerçekten bireysel zayıflığımız mı; yoksa tehlikeyi görünmez kılan ekonomik tercihler mi?” Cevap ne olursa olsun, pasif kalmak bir seçenek değil.